Emeğin Onuru ve Sosyal Demokrasinin Sınavı | Erkan Ceylan
- ERKAN CEYLAN
- 4 Haz
- 2 dakikada okunur

TUİK’in 2025 yılı verilerine göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 81.734 TL’ye, açlık sınırı ise 25.092 TL’ye dayanmış durumda. Ülkede pahalılık her geçen gün derinleşiyor, geçim sıkıntısı daha da yakıcı hale geliyor. Hukuksuzlukla, güvencesizlikle ve insanca yaşamdan uzaklaşmakla kuşatılmış milyonlar için artık ekmek, yalnızca bir gıda maddesi değil; bir hak, bir onur meselesidir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan emekçilerin başlattığı hak arama mücadelesi, yalnızca bir toplu sözleşme süreci değil, aynı zamanda ülke genelinde giderek unutulan emek değerinin yeniden hatırlatılmasıdır. Ancak ne yazık ki bu meşru hak arayışı, bazı çevrelerce itibarsızlaştırılmak istendi. Sistematik sosyal medya trolleri aracılığıyla kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı, adeta "düşman hukuku" uygulandı.
Oysa burada mesele sadece ücret değildir. Mesele, emeğin onuru ve bu ülkenin ne kadar adaletli bir düzen istediğidir. Daha vahimi ise, sendikal örgütlenmeyi savunduğunu iddia eden ve sosyal demokrasiyi parti programına yerleştirmiş bir siyasi hareketin, bu örgütlü mücadeleye karşı grev kırıcılığı tavrına yönelmesidir. Teoriyle pratiğin bu kadar çelişmesi, yalnızca sendikalara değil, siyasi hafızaya da zarar verir. Seçim süreci geldiğinde bu tutarsızlık mutlaka karşılık bulur.
Bazıları bu mücadeleyi asgari ücretle ya da emekli maaşıyla karşılaştırarak işçileri hedef tahtasına koymaya çalıştı. Oysa bu bir şuursuzluktur. Hak arayanla razı geleni aynı kefeye koymak, emeğin doğasına terstir. Asgari ücretle geçinmeye çalışanlar, örgütlü işçileri kıskanmak yerine kendi haklarını aramak için örgütlenmelidir. Bugün oturup izleyenler, yarın yoksulluğun kıyısında yalnız kalacaktır.
Siyasi görüşü ne olursa olsun, emeğini savunan herkese sınıf bilinciyle yaklaşmak gerekir. Çünkü mesele hangi partiden olduğumuz değil, hangi sınıfa ait olduğumuzdur. Sınıfsal bilinç olmadan kurulan her siyasi söylem, sadece yüzeyde kalır.
Bu süreçte CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in olgun ve yapıcı dili, sürece dair umut verici bir tutumdu. Aynı şekilde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın da İzmir’in gerçekleriyle örtüşen yaklaşımı takdir edilmelidir. Ancak DİSK’in bazı ilçe belediyelerinde işçilerin görüşünü almadan yürüttüğü toplu sözleşme süreçleri, ciddi bir güven kaybına neden oldu. Bu durum, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ndeki mücadelede halkın güçlü tepkisiyle karşılaşmalarına da zemin hazırladı.
Kazanan Sadece Ücret Değil, Onur ve Dayanışmadır
Sonuçta, tarafları memnun eden bir toplu sözleşme ortaya çıktıysa, kazanan yalnızca ücret pazarlığı yapan işçiler değil; emeğin itibarı, dayanışmanın gücü ve toplumsal vicdan olmuştur. Bugün bir grup emekçinin hakkını araması, yarın milyonlara umut olabilir. Unutulmamalı ki, alın terini savunmak sadece ekonomik bir talep değil, aynı zamanda bir varoluş mücadelesidir. Bu mücadele, her iş yerinde, her sokakta ve her sandıkta yankılanacak kadar değerlidir. Emeğe saygı gösterilmeden kurulan hiçbir düzen, sürdürülebilir değildir.
---
Günün Sözü
> “Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür; bir toplum ise emeğe verdiği değer kadar insanca yaşanır.”
— Anonim
---
Erkan Ceylan
Yorumlar