Alevilikte Cem ve İkrar
- ERKAN CEYLAN
- 31 Eki
- 4 dakikada okunur

Alevilik, insanı merkeze alan, sevgiyi, adaleti ve rızalığı esas kılan bir yoldur. Bu yol, Hakk’a ulaşmanın insandan geçtiğini öğretir. İnsan yalnızca bir varlık değildir; Tanrı’nın yansımasıdır ve her can kendi içinde Hakk’ı taşır. Bu yolda yücelmek, nefsi terbiye etmek ve gönlü arıtmakla mümkündür. Aleviliğin özü sevgidir, adalettir, paylaşmadır ve doğruluktur.
İmam Cafer-üs Sadık, insanı şöyle ifade eder:
“İnsan biçimi, Allah'ın yaratma gücünü dışa vurduğu en üstün tanıktır. İnsan, Tanrı'nın kudret eliyle kaleme aldığı kitaptır. Hikmet ile bina ettiği mabettir. Bütün kâinattaki suretlerin bir araya getirilişidir.”
Cem, Alevi yolunun en kutsal ibadetlerinden biridir. Sadece dua edilen bir toplantı değil; aynı zamanda birlik, dayanışma, paylaşma ve barışın yaşandığı manevî bir meclistir. Cem, bütün canların eşit olduğu bir meydandır. Kadın, erkek, genç, yaşlı, zengin ya da yoksul fark etmez; herkes burada “can” olarak bulunur. Ulu olan yalnızca Yol’dur. Cem, insanın kendisiyle, toplulukla ve Hakk’la yüzleştiği aynadır.
Cem, Cemal cemale ay şeklinde düzenlenir; Pir’in yüzü canlara dönüktür. Bu düzen, gönül birliğini ve eşitliği temsil eder. Cemde ast-üst yoktur; herkes Hakk katında eşittir. Cem’in özel bir dili yoktur; hizmetler, herkesin anlayacağı bir dille yürütülür. Ana dil önceliklidir, çünkü dil gönlün kapısıdır.
Cem sırasında her can, imkânları ölçüsünde evinden lokma getirir; genellikle kete, elma vb. Lokmasını paylaşmak isteyen getirebilir; getirmeyen de Ceme katılabilir. Önemli olan gönül birliği ve niyazdır. Lokma, Cem’de somut bir paylaşım aracıdır; getiren gönül birliğini gösterir, getirmeyen de katılımıyla aynı birliği yaşar.
Cem genellikle perşembe akşamları Pir önderliğinde yapılır. Ceme girerken “eşik”ten niyaz edilerek geçilir. Bu eşikler, dört kapı, kırk makam ve On İki İmamı temsil eder. İlk kapı “şeriat kapısı”dır; yola ilk adımı atmak, Hakk’a yönelmektir. Pir, postuna oturmadan önce cümle canlardan rızalık alır, gülbeng okur ve Cemi başlatır. Artık ne makam vardır, ne üstünlük; Cem, eşitliğin ve adaletin meclisidir.
Cemde kırgınlıklar ve sorunlar dile getirilir. Birbirine hakkı geçen, kalbini kıran varsa dara kaldırılır; yani herkesin huzurunda yüzleşir. Küskünlükleri dile getirmek zorunludur; söylemeyenin sorumluluğu büyüktür. Rızalık verildikten sonra Cem mühürlenir.
Edep ve erkân içinde hizmetler yürütülür. Ruhsal arınma için süpürge çalınır. Ardından deyişler okunur; bu deyişler, Hakk’a duyulan aşkı ve insanın içsel yolculuğunu anlatır. Deyişlerden sonra semahlar dönülür; semah, dönen canın Hakk’a yönelişidir, aşkın beden bulmuş hâlidir. Her dönüş, birlik ve teslimiyetin ifadesidir. Semahların ardından mersiyeler okunur; mersiyeler Kerbela’da yaşanan acıların, evliyaların, enbiyalar ve yol önderlerinin çektiği cefaların, Hakk’a yakarışların nefesidir. Mersiye, gönülleri bir eder; canlar Hüseyin ile yanar, Zeynep ile direnir, evliya ve erenlerle Hakk’a niyaz eder.
Bu noktada Şah Hatayi şöyle ifade eder:
“Erenler cemine her can giremez; edep ile erkân yol olmayınca, her kamberim diyen kamber olamaz, şahın kanberine kul olmayınca.”
Cem’in en özlü kısmı İkrardır. İkrar, Alevi yoluna girmek için verilen söz ve bağlılık yemini demektir. Can, Pir’in huzurunda şöyle der:
“Eline, beline, diline sahip olacağım.”
Bu, yalan söylememek, haram yememek, kimseye kötülük etmemek demektir. İkrar yalnızca bir söz değil; yaşam boyu sürecek bir sorumluluktur.
Yolun ciddiyetini gülbeng şu şekilde anlatır:
“Gelme gelme, dönme dönme! Gelenin malı, dönenin canı, öl ama ikrar verme, öl ikrarından dönme. Bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir. Ancak teslimi rızalık ile bunlar yerine gelir. Yerine getirebileceksen gel.”
İkrar veren bir müsahip edinir; yani yol kardeşi olur. Bu kardeşlik, sadece dünyada değil, Hakk katında da sürer. Müsahiplik, paylaşmak, birlikte yürümek, sıkıntıda birbirine destek olmak ve sırrı sırdaşla taşımaktır. Yoldaşlık olmadan yol yürünmez; bu yol yalnızlık değil, birlik yoludur.
Hz. Ali bu konuda şöyle der:
“Söz ağızdan çıkmadan önce benim esirimdir. Söz ağzımdan çıktıktan sonra ben onun esiriyim.”
Cem boyunca gelen lokmalar, ceme katılan herkes tarafından eşit şekilde el ile parçalanır ve dağıtılır. Lokma hizmetini yürüten canlar, dağıtım bitince cümle canlara sorar:
“Elimde yoktur tartı ile terazi, herkes hakkına oldu mu razı?”
Herkes razı olduğunda rızalık alınır. Eğer bir can almadıysa ona da lokma verilir. Pir, gülbengi ile lokmalar isteyenlerin yemesine izin verir. Bu ritüel, paylaşmanın ve hakkın korunmasının somut hâlidir.
Cem’in sonunda Pir cümle canlara sorar:
“Ne gördünüz, ne işittiniz?”
Cümle canlar hep bir ağızdan der ki:
“Hak gördüm, hak işittim.”
Bu anda her şey çerağ (delil) olarak sırlanır; yapılan hizmetler ve söylenen hak nefesleri kutsal bir sır olarak korunur. İşte Cem ve İkrar’ın en derin anlamı budur.
Seyyid Nesimi bu hakikati şöyle dile getirir:
“Tenden sual etme, ten kuru tendir; can onun içinde gevher-i kandır. Bu ilmin deryası bahr-ı ummandır; sırr-ı kal oldukça sırdan gelirem.”
Alevilikte Cem, birliktir; İkrar ise sözdür. Cem, İkrar’ın yaşandığı meydandır; İkrar, Cem’in ruhudur. Bu iki değer, Alevi yolunun kalbidir. Çünkü Alevi bilir ki:
“Hakk’ı kendinde bilmeyen, Hakk’ı hiçbir yerde bulamaz.”
Hacı Bektaş Veli de bu hakikati şöyle ifade eder:
“Her ne ararsan kendinde ara.”
Alevilik der ki; dağılmış bir karınca yuvası görsek, o gece yatmayız, kaygımız vardır. Sararmış bir yaprak dalından düşse, gözümüz yaşar, duygumuz vardır. İster kutupta bir Eskimo genci, ister Afrika’da garip bir zenci; fark etmez ne dili, dini, ırkı, inancı… İnsan oluşuna saygımız vardır, onu yaratana sevgimiz vardır.
Bu anlayışı Aşık Hüdai şu sözlerle özetler:
“Canan bizim canımızdır, teni bizim tenimizdir, sevgi bizim dinimizdir, başka dine inanmayız.”
---
Erkan Ceylan








Yorumlar